GÜNDEM

Tahir Çalgüner yazdı: Bİlim dili Türkçesinden azade TDK Toplumu !



'Güzel Türkçemizi koruyalım' sloganı, biz Kemalist-bilimcilerin de üzerinde hassasiyetle durduğu bir konudur. Ancak; kelimelere karşılık gelen kavramların bilimsel özünü zedelemeyerek, kafasını gözünü yarmayarak ve düşünsel farklılıklarını gözeterek, edepli şekilde yapılan Türkçeleştirme çalışmaları daha da anlamlı. Şöyle ki:
'İçerik' ve 'biçim' arasındaki hassas, semantik (anlamsal) bağın ihmal edilmesiyle yapılan Türkçeleştirme çalışmalarının, hem 'bilim' hem de 'dilbilim' açısından sağlıklı sonuçlar vermesi imkânsızdır. Hem bilim adına hem de Türkçe adına... Türkçemizin bir bilim dili olması iddiasının yanı sıra, dilin bilime saygısı da bu hassas noktadan geçmektedir.
Türkçeleştirme çalışmaları genelde üç kulvar üzerinden yürütülmektedir.
a) 'Takıntı sendromlu' ruh halleriyle emekli profesörler ordusu. Boş zamanlarını değerlendirmeye yönelik olarak, "Bana hangi kelime neyi çağrıştırıyor" mantığı ile yapılan yüzeysel düşün çalışmaları.
b) Bilimdeki gelişmeleri, sokaktaki insana en basit şekilde anlatmaya, adeta onun anlamasını (anlamıyormuş gibi!) sağlamaya yönelik popüler bilim denemeleri ile oluşturulan kelime karşılıkları. Hemen belirtmek gerekir ki: bir bilimci/yazar, toplum düzeyinde düşünsel çıtayı ne kadar üste koyarsa, çıta o kadar yüksek demektir. Çıtayı toplum düzeyine indirmekle, sokaktaki insanın zaten bilgisi dahilinde olan yüzeysel bilgi kırıntılarını, okuyucuya sunmak; maalesef günümüzde 'popüler bilim' olarak anlaşılmaktadır. Bu zihniyetin yaratıcı bilime katkısı olmadığı gibi, kerameti kendinden menkul, yalınlığı ve sadeliği aşırı biçimsel basitlikler içine emdirilmiş bir "popülerlik" gösterisidir. (Prof. Dr. Sinanoğlu külliyatını tenzih ederim.)
c) Yorum bilgisi (fenemonolojik araştırmalar): Orta yolu izleyen, 'bütünsel' çalışmalardır. Kelimelerin ve onlara karşılık gelen kavramların özünü zedelemeden, çağcıl öz(deş)leştirmeler yapmaktır ki bu da bahsettiğimiz çıtayı yükseltecek, toplumun bilgi ve yaratıcı düşünme auralarını geliştirme yolunu seçerek, toplumun anlama/algılama kapasitesini de aşağılamadan, kavramları toplumun özgür beğenisine ve yorumuna sunmak seçeneğidir. Bu çok zahmetli, zor ve maalesef pek sık karşılaşmadığımız bir kulvardır. Örneğin; Sosyoloji kavramı ile 'toplumbilim' kelimesinin bilimsel olarak özdeşleştirilemiyeceğini savunan Prof. Dr. Cangızbay'ın aşağıdaki hicvi anlamlıdır. 'Dilbilimcilerini', nikâh memurlarına benzeten Cangızbay; memurun evlendirdiği çiftler üzerindeki hukuki onayının; 'ilk gece' hakkının memura verilmesi ile sonuçlanamayacağını vurgulamaktadır. 
Örnek önermeler
Bu yazıda, (c) şıkkında belirtilen kulvarın bir savunucusu olarak, zaten üniversitelerimizin bir adım önünde giden toplumumuzun yorumuna sunmak üzere aşağıdaki seçilen bazı örnek önermeleri sıralıyorum.
1- 'Astronot' kelimesinin Türkçesi 'gökmen' olabilir mi?
2- 'Kemalizm' kuramı 'Atatürkçülük' olarak ya da kısa erimde 'sosyal demokrasi' kavramı ile eşitlenebilir mi?
3- 'Ekoloji' kelimesinin hem Türkçesi, hemde bilimsel açılımı 'çevrebilim' olabilir mi?
4- 'Masonluk' kelimesinin Türkçe karşılığı nedir?
5.Hekim= Doktor mudur?
6. İlim=Bilim midir?

'Kameriye' ve 'kamelya' kelimelerinin yazılım yanlışına gösterdiği tepki kadar, başka tür sorunlarla da ilgilenme nezaketi ve duyarlılığı gösteren 'sokaktaki' insanımızın; üniversitedeki akdemisyenlerimizi de bir parça aydınlatabilmeleri dileği ile, yukarıdaki dört konuyu ilgilerine sunmak istedim. Allah TDK'ya sabır versin.
Dil bağnazlığını bırakıp, ecnebi kelimelerin, zaman içindeki serüvenlerini tamamlatmaya yönelterek, kelimelerin anlamsal karşılıklarının bulunabileceği ortamı ve dilin dinamik yapısı içinde konaklama sürecini geçici veya kalıcı yaratmak; kelimelerin ruh eşlerini bulduracak 'döngüsel akış' için gereklidir. Her türlü muhafazakâr ve aşırı korumacı yaklaşımların neden olduğu, bilim ve dil arasındaki karşılıklı etkileşime yönelik olumsuz etkileri önlemek gerekir. Okunuşunu ve yazımını Türkçeye uyumlaştırmak şartıyla, bazı özel kelimelerin Türkçeye olduğu gibi aktarılması diller arası evrensel etkileşime büyük fırsatlar yaratır.
Dilimizin ve 'bilimin', dinamik ve süreç içinde gelişen canlı bir varlık olduğunu unutur gibiyiz...

İçeriksiz cümlelerini kurarken, sözlükleri  ve yazım kılavuzlarını kendisine ayak değneği yapan şekli ve nakilci  akademisyenler ile Kuranı yorumlayamayan  dili eşek arısı sokulası nakilci Din bağnazlarına.....

Tahir Çalgüner