Sanayinin gelişmesine bağlı olarak kentler kurduk. Kentleşme hızla büyüdü. Çiftliklerimiz ve arazilerimiz yerini hızla beton bloklara bıraktı. Tarımda doğru politikalar uygulanmamasının bir sonucu olarak tarımsal krizi yaşayan çiftçi köyden metropollere doğru yol aldı. Barınma sorunu betonlaşmayı büyüttü, betonlar ve kentsel yaşam da iklim krizini… 

İklim krizi ile birlikte sürdürülebilir yeşil bir kent özlemi gittikçe çoğaltıyor. 

İklim krizinin, ‘insan eli dokunması ile oluşan’ sebeplerinden biride kentlerdeki arazilerin imara açılması, yeşil alanların gittikçe ve üstelik hızlı bir şekilde yok olması. 

Büyüklerimizden sıkça duyduğumuz bir sözdü: ‘Buralar eskiden dutluktu.’  Şimdi bu sözleri bizler çocuklarımıza söylüyoruz. ’Buralar eskiden, dutluktu, zeytinlikti mandalina bahçeleri vardı, çocukken biz oralarda oynardık.’

Mandalina, dut, zeytin şimdi markette. Çocuklarımız bu ağaçların dallarına salıncaklar kuramıyor. Ağaçtan meyve koparmanın ne anlama geldiğini bilmiyor. Üretime ve doğanın diyalektiğine yabancılaşarak üstelik marketlerden güvenliğinden emin olmadığımız gıdalarla besleniyor, besleniyoruz. Sadece insan için değil kentlerde yaşayan bütün canlılar için yaşamsal tehdit, sürüyor.

Tarım ve tarımsal gıda bu kadar hayati önemdeyken şu soru sorulabilir:

Peki kentlerde tarım yapılabilir mi? Yerel yönetimlerin bu konuda adımları ve politikası var mı diye düşünürken geçtiğimiz günlerde ‘Çiğli Belediyesi Kentsel Tarım ve Gıda Güvenliği’ konulu bir panel düzenleyerek bu konudaki sorularımıza yanıt verdi.

Panelde kentsel tarımın önemi ve hedefler anlatıldı. Bu konudaki çıkarılan program halka açıklandı. Çiğli’de neler olacak?

Sasalı ve Kaklıç bölgelerindeki tarım arazilerinin tarım alanı olarak üretime açılarak ‘Yerelde Üret, Yerelde Tüket’ sloganıyla iklim krizinden daha az etkilenen ve su gereksinimi daha az olan ürünler ekilecek. Özellikle kadın üreticiler, kent sakinleri, emekliler, gençler ve çocuklar toprakla buluşacak birlikte el ele üretme olanağı bulacak. Ürünler aracısız bir şekilde kadın kooperatiflerinde pazarlanarak yerel halka ulaşacak. Bu üretim modeli aynı zamanda diğer çiftçilere de örnek olacak ve geliştirecek. Çiğli’de yerel tarımsal kalkınma sağlamak için tarımsal platformlar oluşturulacak. Bu kolektifin içine şirketler, devlet kuruluşları, yatırım fonları, Sivil Toplum Örgütleri ve akademilerin de dahil edilmesi hedeflenecek.

Başkan Gümrükçü panelde yaptığı konuşmada kentsel tarımın önemine ilişkin Çiğli’de yapılacak projeyi şu sözlerle açıkladı:

“Sasalı ve Kaklıç, İzmir’in içinde gibi görünen ama potansiyelini değerlendirme noktasında gerekli değeri görmemiş bir bölge. Projektörü bu bölgeye tutalım istedik. Sasalı, İzmir’de tarım yapılmaya devam edilirken bir yandan da Kuş Cenneti gibi doğal güzelliği bünyesinde barındıran önemli bir bölge. Bölgenin potansiyelini doğru yönlendirmek için Belediyemiz bünyesinde Tarımsal Hizmetler Müdürlüğü kurduk. Kentimizin paydaşlarıyla el ele vererek Çiğli’de gerçek üreticiyi güçlendirip, aktif tarım çalışması yapmak istiyoruz. Büyükşehir Belediye Başkanımız Tunç Soyer Sasalı’da tarım enstitüsü açıldı. İlçe ve büyükşehir belediyesi olarak aynı noktada bir hedef koymuş durumdayız. Gıda güvenliğinin önemini hepimiz pandemide daha iyi anladık. Sadece Sasalı ve Kaklıç değil, kentin içinde de bazı uygulamaları gelecek yıldan itibaren hayata geçirmeyi düşünüyoruz. Tarımsal üretim ve turizm anlamında Sasalı ve Kaklıç’ı İzmir’in gündemine getireceğiz”.

“Gıdasız yaşam sürmez”

Panele katılım gösteren CHP Bursa Milletvekili, PM Üyesi ve Tarımdan Sorumlu Genel Başkan Başdanışmanı Orhan Sarıbal ise ülkenin var olan tarım politikası konusunda çok önemli başlıkların altını çizerek konuşmasında şunlara değindi: 

“Biz artık üreten bir Türkiye olmak yerine tüketen ve büyük şirketlerin birer müşterisi konumuna geldik. Aslında para ve gıda politikasının temeli bu. Çiftçi elinden geldiğince çalışmasına rağmen milli gelirden en az pay alıyor. Yıllık asgari ücret brütü 7-8 bin dolar. En düşük ücretle çalışan çiftçinin ortalama gelirden aldığı pay 3 bin dolar civarında. Çiftçinin artık örgütlenmesi lazım. İzmir’de ciddi bir tarımsal kalkınma ve yürüme modeli var. Tunç Soyer Başkanımız ve ilçe belediyelerle bu devam ediyor. İzmir’de çiftçi ile devlet arasında ilişki kuruldu. Tarımda çok ciddi sıkıntılar yaşanıyor. 35 milyon dönüm tarım alanı son 15 yılda tarımdan çıktı. 700 bin çiftçi ailesi tarımdan uzaklaştı. 19 yılda ithalat için verilen para 120 milyar dolar. Yemin kilosu 3 lira 60 kuruş. Bir litre süt 3 lira 20 kuruş” 

Kentsel Tarım, Endüstriyel tarıma alternatif bir model olarak uygulanabilirliği artık can yakıcı bir öneme sahip görünüyor. Aynı zamanda da büyük bir umudu çoğaltıyor. 

Uyguladığı tarımın maliyetlerini (Zirai mücadele, makine ekipman sorunu, su tüketimi) karşılayamayan çiftçi imara açılan arazisi ile gün geçtikçe daha hızlı vedalaşıyor.

BM raporlarına göre dünya genelinde şehirsel nüfus hızla artacağından büyük nüfuslu kentlerde gıdaya erişim her geçen gün daha da önem kazanacağı ortadadır. Bu doğrultuda kentsel tarım birçok faydasıyla karşımızda duruyor. Çiğli Belediyesi’nin bu konuda attığı adımda bu anlamda önem taşıyor. Dileriz ki hükümetler ve yerel yönetimler kent tarımına gerekli bütçeyi bu konuda ideal taşıyanların hayatına dahil ederler. Çünkü yaşayacak başka bir gezegen yok. Yazıyı Cemal Süreya’ nın dizeleriyle bitirelim:

‘Bir çiçek duruyordu, orada bir yerde

Bir yanlışı düzeltircesine açmış...’

HABER YORUM : DENİZ KORCAN

KENTSEL TARIM NEDİR VE NEDEN GEREKLİDİR?

Kentsel tarım, kent içinde ve çevresindekii tarımsal faaliyetleri kapsayan tarımdır. Endüstriyel tarıma karşı bir alternatif üretim modelidir. Kentsel tarım, sürdürülebilir kentsel gelişmenin zorunlu bir parçası olup, kendine yetebilen kentler için bir gerekliliktir. Kentsel tarım, gıda üretimini belirli sayıdaki tarım işletmesinden, fazla sayıdaki kent sakinlerine devretmeyi hedefler[1].

Kentsel tarım, kentin kaynaklarıyla, kent içinde, kentin gıda ihtiyaçlarının üretilmesi, işlenmesi ve dağıtılmasıdır. Yalnızca bahçecilik değil, avcılık, gıda toplama ve hayvancılıkta kentsel tarımın parçalarıdır. Yerel ölçekte kalkınmaya, gıda güvencesine, yoksulluğun yenilmesine, kent atıklarının değerlendirilmesine biyoçeşitliliğin sürdürülmesine, kentlerin yeşillendirilmesine katkıda bulunur. Ülke gıda üretimine katkıda bulunarak, gıda ithalatının azalmasına katkı sağlar[1].

Değişik tarım işlerini ve birçok işlevi birlikte yürüten bir süreçtir. Kent işleyişinin ekonomi, gıda ve ekoloji yönünden bir unsuru olan kentsel tarım, kent çeperi, kırsal alanlar, kentsel alanlar ve banliyölerin bütünleşmesine yardımcıdır. Yerel kalkınmaya, gıda güvenliğine, yoksulluğun yenilmesine, biyolojik çeşitliliği korumaya, atık suların ve şehir atıklarının yeniden kullanımına olanak sağlar[1].

Gelişmekte olan devletlerin karşılaştığı plansız ve hızlı şehirleşmenin sonucu olan ekolojik, ekonomik ve sosyal sorunlar için etkili bir araçtır. Yetersiz beslenme ve açlığın olduğu, sosyal ve çevresel sorunların olduğu gelişmiş ülkeler için de önemlidir.

Yoksul ailelerin kendi gıdaları için yaptıkları tarımdan, hobi ve topluluk bahçelerine, büyük tarlalara kadar değişen tarım alanlarından, üretim sistemlerine, iktisadi faaliyet türleri, ürünün miktarı ve hedefi kentsel tarımın bileşenleridir. Bu özelikler kentsel tarımı diğer tarım tiplerinden ayırır. Yol kenarlarına dikilen meyve ağaçları, parklar, ev bahçeleri, seralar, boş arsalar ve yeşil çatılar kentsel tarım alanlarıdır. Kümes hayvancılığı ve arıcılık yapılabilecek işlerdendir[1]. Kaynak Wikipedia