Ortadoğu Uzmanı Faik Bulut: Kürt hareketi, savaş konseptiyle hata yaptı

‘Tarih Boyunca Kürtlerde Diplomasi’ kitabı hakkındaki sorularımızı yanıtlayan Faik Bulut, Kürt sorununda bugün gelinen aşamayı da enine boyuna değerlendirdi

23 Aralık 2016 Cuma 13:32
Ortadoğu Uzmanı Faik Bulut: Kürt hareketi, savaş konseptiyle hata yaptı

MELTEM YILMAZ @meltemmmylmz

Ortadoğu Uzmanı, araştırmacı yazar Faik Bulut’un “Tarih Boyunca Kürtlerde Diplomasi” adlı iki ciltlik kitabı, raflardaki yerini aldı. Bulut’un, Kürt hareketine dair lehte ve aleyhte birçok kaynaktan yararlanarak, tarihi metinlerden güncel söyleşilere uzanan çalışması; Kürtlerin sosyolojik, ekonomik ve siyasi durumunu da ortaya koyuyor. Faik Bulut’la “Kürtlerde Diplomasi”yi konuştuk.

» Öncelikle kitabınızın adıyla başlayalım istiyorum. Kitabın adı neden “Kürt Diplomasisi” değil de, “Kürtlerde Diplomasi”?
Dört farklı ülkede yaşayan Kürt siyasi hareketlerinin ortak bir diplomasisi yok. Örneğin Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (IKBY), Türkiye dahil başka ülkelerde IKBY adına diplomatik temsilcilik açmamış, açamamış. Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) veya Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) adına temsilciler bulunuyor. Rusya ve Avrupa’daki PYD temsilcilikleri Rojava değil, parti/hareket adına açılmıştır. Türkiye’deki ana akım Kürt hareketinin (HDP) veya bunun dışındaki kalan örgütlerin Avrupa’daki büroları da bütün Kürt toplumunu değil, bağlı bulundukları siyasi oluşumları (Mala Kurdan, KOMKAR, PSK, vs) temsil edebiliyor.

Bu durum, sadece sözü edilen hareketlerin “partici” tutumlarından kaynaklanmıyor. Bulundukları ülke yönetimlerinin engelleyici ve itirazcı yahut müdahaleci (böl-yönet gibi) politikalarından da kaynaklanabiliyor.

» Peki Kürt diplomasisinin oluşabilmesi için ne gerekiyor?
30-40 milyon nüfuslu Kürt halkını temsil edebilecek “Kürt diplomasisi” oluşabilmesi için bahsi geçen hareketlerin ulusal bir konferans çerçevesinde anlaşmaları gerekiyor.
Bölgesel ve büyük devletlerin müdahaleci tutumlarına ek olarak, Kürt hareketleri arasında iktidar ve çıkar odaklı rekabet, siyasi çekişmeler ve ideolojik farklılıklar var.

» Devletleşemeyen veya devletsiz bir halk olan Kürtlerin diplomasideki yeri nedir?
Malum, Kürt devleti kurulmuş ve resmen ilan edilmiş değil. Devletleşmeye en yakın olanı Irak Kürdistan Yönetimi. Dolayısıyla Kürt hareketleri, uluslararası diplomatik faaliyetlerinin bir kısmını “devletsiz halklar” türü platformlarda yürütüyorlar. Bu bir anlamda yarı resmi ve yarı kamu diplomasisi çerçevesinde gerçekleşiyor. Mesela IKBY, özellikle Mesut Barzani önderliğindeki KDP, daha çok devletten devlete diplomasiye ağırlık veriyor. Barzani, diğer devlet yetkilileriyle görüşmelerini ‘IKBY Başkanı’ sıfatıyla yapıyor. Diğer devletlerin, kendi yönetimini bir devletmiş gibi kabul etmesini arzuluyor. Bu çerçevede Irak Dışişleri Bakanlığı bünyesine verdiği Kürt diplomatların sadece Irak adına değil, özellikle Kürt halkı adına hareket etmesini talep ediyor. Ancak yabancı devlet adamları ve diplomatlarıyla görüşürken, diğer Kürt partilerinin (YNK, Goran gibi) eleştirilerine muhatap olabiliyor. Onlara göre Barzani, kendi partisi KDP’nin politikalarına uygun hareket ediyor ve öteki Kürt hareketlerinin görüşlerini almıyor. Dolayısıyla onların deyimiyle “milli bir Kürt politikası” yerine, “hizipçi” diplomasi yürütüyor. Türkiye’de HDP ve PKK, devletlerle ilişkiyi ikinci planda tutuyor; kamu diplomasisine ağırlık veriyorlar.

Başarılı diploması örnekleri
» Bu kitapta Türkiye, İran, Irak ve Suriye'deki Kürt hareketlerinin diplomasi anlayışları ve etkinliklerini değerlendiriyorsunuz. Bu bağlamda, başarılı- başarısız diplomasi örnekleri verebilir misiniz?
Her hareketin başarılı ve başarısız birçok tecrübesi bulunuyor. Örneğin KDP lideri Molla Mustafa Barzani, 1958-1971 yılları arasında gerek Irak yönetimi ve siyasi kamuoyuna, gerek Arap-İslam dünyasına -özellikle Mısır, S. Arabistan Ürdün ve Lübnan- gerekse Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkelerine yönelik sonuç alıcı diplomatik faaliyetlerde başarılı olmuştu.

Aynı Barzani’nin 1974-75 yılları arasında ABD, İran ve İsrail’e güvenen diplomasisi büyük bir bozgun ve hayal kırıklığına neden olmuştu. YNK lideri Celal Talabani, Arap ülkeleri -Mısır, Suriye, Lübnan, bilhassa Marksist Filistin direniş örgütleri- ve sosyalist ülkelerde -Çin’in kurucu lideri Mao ile görüşmesi gibi- resmi düzeyde başarı diplomatik faaliyetlerde bulunmuştu. Dünyadaki ilerici öğrenci federasyonlarına katılarak geniş çaplı kamu diplomasisinden sonuç almıştı. Bu kapsamda Nâzım Hikmet ile buluşmuş; Kürtlerin kaderlerini tayin etme hakkı konusunda onunla hemfikir olmuştu. İranlı Kürt önderi Abdurrahman Qasımlo, önce sosyalist ülkelerden (Çekoslovakya) Avrupa sosyal demokratlarından esinlenerek dar örgütçü/hizipçi olmayan modern bir diplomasi yürütmeyi başarmıştı. Fakat sosyal demokrat eksenli bir diplomasi, Ortadoğu’da açmazında tıkanmış; bu çıkmaz, kendisinin katledilmesiyle sonuçlanmıştı. Talabani ile Mesut Barzani’nin, Halepçe Katliamı ve 1991 Körfez Savaşı sonrasındaki uluslararası diplomatik faaliyetleri --ABD, Avrupa, Türkiye ve İran gibi- istenilen sonucu alması bakımından önemlidir. PKK, lideri Abdullah Öcalan’ın 1999’da tutuklanmasına kadar olan süreçte belli ölçüde diplomatik başarı kazanmış gibi görünüyor. Ancak bu başarı, 1990’lardaki Türkiye’deki savaş konsepti, köy boşaltmalar ve tehcir politikalarının yarattığı ortamda Avrupa’daki Kürt komitelerinin önünün açılmasının bir sonucudur. Öcalan’ın tutuklanması, “devletler oyunu”nda örgütün başarısız ve acemi diplomasisini simgeler.

» Oslo görüşmesi?
“Kürt Açılımı”nı önceleyen Oslo görüşmesi başarılı görünüyor ancak sonu iyi gelmedi. Sanırım HDP, bütün iyi niyetine rağmen açılım için alternatif bir diplomasi planı yapamadı. Aynı kusur ve eksiklik, PKK için de söylenebilir.

PKK, Suruç Katliamı ve izleyen günlerde barış süreci konusunda basiretli davranmadı; “Hendek Savaşı” diye bilinen çatışmalı süreci, sadece savaş konseptiyle yürütmekle hata yaptı. HDP, son aylarda iki önemli diplomatik faaliyet gerçekleştirdi: Kürtler arasında ortak bir konferans ve uzlaşmaya ek olarak Rusya ve Avrupa (AB) ülkelerinde devlet yetkilileriyle direkt görüşmeler. Kürt Açılımı süresince AKP hükümetleri; kanımca gizli ama kararlı bir diplomasi planını hayata geçirdiler. Kürt hareketinin girişimlerini sonuçsuz bıraktılar; inisiyatifi ele alarak adım adım savaş konseptini uyguladılar. Rojava’daki Kürtlerin diplomatik tecrübe ve eğitimleri yoktu ama fiiliyatta savaş ortamında bunu gün gün, adım adım öğrendiler. Devletler oyunundaki satrancın mantığını kavramış görünüyorlar. Şimdiye kadar ciddi bir başarısızlıkları görünmüyor.

» Türkiye, İran, Irak ve Suriye'deki Kürt hareketlerinin dışında, Avrupa’daki Kürt hareketlerinin güncel politikalarına ilişkin değerlendirmeleriniz ne yönde?
Bu kitabı yazmadan önce Kürtlerin bulunduğu Türkiye, İran, Irak, Suriye, Avrupa gibi birçok ülkede dolaştım. 5 yıllık hazırlık döneminde belli başlı bütün örgütlerle ve tanınmış diplomatlarla görüştüm. Şunu söyleyebilirim: Avrupa’daki Kürt diasporasının neredeyse tamamı -tek tek şahsiyetler hariç- Kürt coğrafyasındaki parti veya hareketlerle bağlantılılar. Dolayısıyla pek farklı düşünmüyorlar. Kürt toplumlarındaki siyasi ve ideolojik ayrılıklar onlara da yansıyor.

Birkaç temel şart
» “Kürtler diplomasiyi Kobani’de yapabildi. Her Kürt olduğu yerde bir kamu diplomasisi yarattı. Çok büyük destekler ve bağışlar oldu dünya çapında” diyorsunuz. Kobani’de başarılı olan kamu diplomasisinin gerisinde ne yatıyor?

Başarılı bir diplomasinin birkaç temel şartı vardır:

1) Dünya ve bölge çapında dengeler ile çelişkileri gözleyerek temkinli adım atmak.

2) Halktan destek almak.

3) Gizli diplomasi yürütmek ama bu konuda kamuoyuna hesap verebilmek.

4) Caydırıcı bir silahlı güce sahip olmak.

Tüm bunları, Rojava’daki Kürt hareketi ve müttefiklerinde görebiliyoruz.

» Kitapta, kadın diplomasisinin yeni bir akım olduğunu belirtiyor, esas kadın diplomasisini PYD’nin yaptığını söylüyorsunuz.
21. yüzyıla girerken diplomasinin yol ve yöntemleri farklılaştı. Örneğin diplomasi sadece devletlerarası faaliyet olmaktan çıktı; buna toplumun farklı kesimlerini katan veya dikkate alan kamu diplomasisi, bireysel (bireyden bireye) ve kümesel (gruplar arası) temasları hedefleyen paralel diplomasi eklendi. Feminist ve çevre hareketlerinin doğmasıyla birlikte kadınların diplomasideki ve çevreci kesimlerin (diyelim ki savaşın tahrip ettiği doğal ve sosyal ortamlarla ilgilenen) önemleri keşfedildi. Söz gelimi geçmiş yıllarda bombalanan Kandil’deki bir köylü, kurtardığı ayı yavrusuyla yabancı TV ekranlarında görününce, hayanseverler bombalamaya karşı durmuşlardı. Evet, HDP ve PKK, mensuplarında kadınlara inisiyatif tanınıyor. Fakat Rojava’daki kadınların çok boyutlu katkıları, başlı başına bir diplomasi örneği oluverdi. İran’daki KDP, yeni yeni kadınlara inisiyatif veriyor. Diğer ülkelerdeki diplomasi yöntemlerinden farklı olarak hemen bütün Kürt hareketlerinde bir de “molla diplomasisi” de bulunuyor.

‘Özerklik’ iddiası demokratik desteği zayıflattı
» Türkiye’de Kürtlerin bugün de talebi olan özerkliğin geçmişine, arka planına projeksiyon tuttuğunuzda ne görüyorsunuz?
Son 150 yıl içinde Kürtlerin “devlet kurma” söylemi olmakla birlikte esas olarak bir çeşit özerklik peşinde olmuşlar. 1883 Şeyh Ubeydullah, 1920-21 Koçgiri, 1925 Şeyh Said isyanları, 1946 İran Mahabad Cumhuriyeti, 1946-1971 Barzani hareketinin talepleri, “özerk Kürdistan” merkezliydi.

HDP’nin de devamı olduğu siyasal gelenek ile PKK, “özyönetim/özerklik” talebinde ısrarlı oldular. Ancak sadece Kürtler için değil, Türkiye ölçeğinde eyalet sistemi benzeri bir özerk yapı öngörülüyor. Özerklik meselesinin tartışılıp formüle edilmesi, Türkiye kamuoyuna sunulması ve küçük çaplı yerel uygulamaları, bu talebin yeterince anlaşılmadığını gösterdi. Şehir çatışmalarını önceleyen “özerklik ilanları” Türk kamuoyunda “bölücülük” olarak algılandı; Batı bölgelerindeki demokratik desteği iyice zayıflattı. Kuşkusuz bu tek yanlı değildi; hükümetin kara propagandası ve algı yönetimi de bu olumsuz sonucu yaratmış oldu.

» PKK-İmralı ile devlet arasındaki görüşmelerin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başından beri, bu görüşmelerin tıkanacağı ve sonrasında daha acımasız çatışmaların yaşanacağını söylemiştim. Böyle olmasının baş nedeni, resmi yetkililerin samimiyetsiz ve istismarcı zihniyetiydi. Kürt hareketinin bu konudaki öngörüsüzlüğü, yetersizliği ve kimi kusurları, AKP’nin savaş çıkarması için aradığı bahaneyi vermiş oldu.

» Çatışmanın sürekliliğiyle özdeşleşen Ortadoğu'da, anlaşmazlıklar barışçıl yollardan nasıl çözülebilir?
Çok boyutlu, çok taraflı ve bilinmeyen denklemli bir Ortadoğu’da bunun cevabı muğlaktır. Tek bir yanıtı yoktur.

BirGün

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.