Reddi hakim talebinin reddedildiği Cumartesi Anneleri davası 24 Kasım'a ertelendi

Cumartesi Anneleri’nin 700. hafta eyleminde gözaltına alınan 46 kişi hakkında açılan davanın 2. duruşması görüldü. CHP'li Tanal'ın salona alınmadığı davada reddi hakim talebi reddedildi.

12 Temmuz 2021 Pazartesi 18:41
Reddi hakim talebinin reddedildiği Cumartesi Anneleri davası 24 Kasım'a ertelendi

Meltem AKYOL
İstanbul

Cumartesi Anneleri’nin, kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak için düzenledikleri eylemin 700’üncü haftasında polisin müdahale ederek gözaltına aldığı 46 kişi hakkında açılan davanın ikinci duruşması bugün görüldü.

Duruşmada kayıp yakını Besna Tosun, 26 yıldır kaybedilen babasını aradığını söyledi ve ekledi: “26 yıldır aradığımız mezarsız sevdiklerimizi unutmamızı istiyorlar, unutmayacağım! Onu bulmak, onunla vedalaşmak istiyorum. Yasımı tutmak istiyorum ve bugün bunu istediğim için yargılanıyorum. Zorla kaybedilen sevdiklerimizin nerede olduğunu bilmeye hakkımız var. Adalete ulaşmaya hakkımız var.”

Yargılanan Kenan Yıldızerler savunma yaparken Mahkeme Başkanı tarafından sözü kesildi. Avukatların ve duruşmayı izleyen CHP Milletvekili Av. Mahmut Tanal'ın itirazı üzerine Mahkeme Başkanı salonun boşaltılması talimatı verdi. Ardından salon bolaştıldı. Aranın ardından Tanal duruşma salonuna alınmadı. Avukatlar Mahkeme Başkanı'nın dosyadan çekilmesini talep etti, talep reddedildi. Ardından mahkemenin tarafsızlığını yitirdiğini belirten avukatlar reddi hakim talebinde bulundu. Bu talep de reddedildi. Mahkeme Başkanı'nın salonu terk etmesinin ardından avukatlar ve sanık olarak yargılanan isimler de salondan çıktı. Salona dönen Mahkeme Başkanı duruşmaya son verildiğini tutanak altına aldı. Dava, 24 Kasım'da saat 10.30'a ertelendi. Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren, "Yasaklamayla ortaya konulan irade yargılama aşamasında da kendisini gösterdi" dedi.

DURUŞMA 2 BUÇUK SAAT GECİKME İLE BAŞLADI

850 haftadır gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini soran Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın düzenledikleri eylemin 700’üncü haftasında polisin müdahale ederek gözaltına aldığı 46 kişi hakkında açılan davanın ikinci duruşması bugün görüldü.

İstanbul 21. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki duruşma, daha geniş olan 27. Ağır Ceza Mahkemesi salonunda görüldü. Duruşmayı kayıp yakınlarının yanı sıra CHP milletvekilleri Ali Şeker, Mahmut Tanal, Turan Aydoğan, Sezgin Tanrıkulu; HDP milletvekilleri Zülayha Gülüm, Oya Ersoy, Musa Piroğlu, Dilşat Canbaz, Hüda Kaya; Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren ile Ankara, İstanbul ve Van Barosundan temsilciler takip etti.

İki buçuk saat gecikmeyle saat 12.30’da başlayan duruşmada ilk olarak kimlik tespitleri yapıldı. Aralarında kayıp yakınları Maside Ocak, Besna Tosun ve Hasan Karakoç da bulunduğu 46 kişinin “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet” iddiasıyla 6 aydan 3 yıla kadar hapsi isteniyor.

YILDIZ: OĞLUMU KAYBETTİLER, BİZİ SANIK YAPTILAR

Duruşmayı izlemek için salonda bulunan Cumartesi İnsanlarından Hanife Yıldız, kimlik tespitleri sırasında adaletsizliğe tepki gösterdi. 1995 yılında kaybedilen oğlu Murat Yıldız için Galatasaray’da oturduğunu söyleyen Hanife Yıldız, “Çocuğumu kaybettiler, bana vermediler. Şimdi bize sanık diyorlar, suçlu diyorlar. Benim oğlumu kaybedenler yok, biz yargılanıyoruz” dedi.

AV. TÜRKDOĞAN, DERHAL BERAAT TALEBİNİ YENİLEDİ

Uzun süren kimlik tespitlerinin ardından beyanlara geçildi.

İnsan Hakları Derneği Başkanı (İHD) Avukat Öztürk Türkdoğan, derhal beraat talebini yeniledi. Böyle bir davanın açılmaması gerektiğini belirten Türkdoğan, şunları söyledi:

“Cumartesi Anneleri'nin ve İHD İstanbul Şube Kayıplar Komisyonunun kesintisiz oturma eylemi Galatasaray Lisesi önünde bulunan Galatasaray Meydanı'nı adeta bir hafıza mekanını haline getirmiş ve 2911 sayılı kanunun 4. maddesinin b fıkrası kapsamına giren kendi kural ve sınırları içinde kalan bir geleneksel toplantıya dönüştürmüştür. Dolayısıyla böylesi bir gösterinin veya toplantının 2911 sayılı kanun kapsamına alınması kanunun kendi düzenlediği istisnaya da aykırıdır. 2911 sayılı kanunun 18. maddesinin 1. fıkrasına göre toplantıların en az 24 saat önceden yasaklanması ve bunun 24 saat önceden tebliğ edilmesi gerekmektedir. Somut olaya baktığımızda yasaklama kararı ve tebliğin geleneksel olarak yapılan toplantıdan önce yapılmadığı görülecektir. Dolayısıyla kanuna aykırı toplantı kavramının kullanılması kanunun kendisine bile bizatihi aykırıdır” dedi.

"ER YA DA GEÇ BERAAT ÇIKACAKTIR"

Türkdoğan son olarak şunları söyledi:

“Somut olay incelendiğinde kanun kapsamında değerlendirilemeyecek Türkiye'nin en uzun soluklu adalet ve sivil itaatsizlik eylemine katılanlara karşı böyle bir dava açılmasının kanuna aykırılığı açıktır. Annelerinin orada oturması, yakınlarını sorması, faillerin yargılanması haklarıdır. Usul ekonomisi uyarınca yargılama sonucunda ulaşılabilecek sonuç daha en başından belli olduğundan, yani ortada bir suç olmadığından mahkemenin CMK 223/9. fıkra uyarınca derhal beraat kararı vermesi gerekmektedir. Böyle bir davanın açılması hukuki değildir. Kayıplarını arayanların yargılanması vicdanları yaralamıştır. Bu davada er ya da geç beraat kararı verilecektir.” 

"AKP SORUMLULARI BULMADIĞI GİBİ BİZİ SANIK YAPTI"

Jiyan Tosun’un ardından Besna Tosun’un beyanına geçildi.

"19 Ekim 1995 tarihinde 3 sivil polis tarafından evinin önünden gözaltına alınarak kaybedilen Fehmi Tosun’un kızıyım" diyerek sözlerine başlayan Besna Tosun, o akşam babasını almaya gelen kişilerden birinin kendisine güldüğünü söyledi. Tosun, "26 yıldır hayatımızı cehenneme çeviren o kişinin gülüşüyle yaşıyorum… Bir gün adil bir yargı önünde hesaplaşmanın umuduyla, o gülüşü unutmamak için hafızamı milyon kere zorluyorum ve unutmayacağım" dedi.

Ardından yargı sürecini anlatan Besna Tosun, iç hukukta sonuç alamadıklarını, bu nedenle davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gittiklerini söyledi. Tosun şöyle devam etti:

"2003 yılında sonuçlanan davamızda AKP hükümeti AİHM’e verdiği savunmada 'Hükümetimiz Fehmi Tosun'un kaybolması olayının meydana gelmesinden dolayı üzgündür. Bir kimsenin kaybolması olayı hakkındaki soruşturmanın eksik yapılmasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2. Maddesinin (yani yaşam hakkının) ihlalini oluşturduğu kabul edilmektedir' dedi ve yaşam hakkı ihlallerinde gerekli tüm önlemleri alıp, etkili soruşturmaların yürütülmesini zorunlu kılan talimatları vermeyi taahhüt etti. Ancak hükümet bu taahhüdünü yerine getirmediği gibi kaybedilen babamı aramamızı bile suç ilan etti."

"HAKİKATİ BİLME HAKKIMIZ VAR"

Gözaltına alındıkları 700. haftada yaşananları anlatan Tosun, şunları söyledi:

"Darp raporlarımıza ve olay anına ait görüntülere rağmen savcılığa yaptığımız suç duyuruları takipsizlikle sonuçlandı. Bugün ise burada hakları ihlal edilen ve polis şiddetine maruz kalan bizler yargılanıyoruz. Bugün burada yargılanan, babamın zorla kaybedilmesinden sorumlu olan, yani insanlığa karşı suç işleyen kişiler olmalıydı, ama babamızı aradığımız için, adalet istediğimiz için, kardeşimle birlikte bizler yargılanıyoruz. Zorla kaybedilen sevdiklerimizin nerede olduğunu bilmeye hakkımız var. Hakikati bilme hakkımız var. Adalete ulaşmaya hakkımız var. Bu haklarımızı talep etmeyi suçmuş gibi gösterenler insanlığa karşı suç işleyenlerin hesap vermesini engelliyor. Önce sevdiklerimizi aldılar, yaşamdan tüm izlerini sildiler. Bize en ufak bir umut kırıntısı dahi bırakmamak için bizi zamansız ve mekansız bıraktılar. Bizi soluk alamadığımız bir belirsizliğe mahkum ettiler. Bu belirsizlik sonsuz bir yasa, bitmeyen bir işkenceye dönüştü. Sevdiklerimizi hatırladığımız ve topluma hatırlattığımız, ellerimizde sevdiklerimizin mezarlarına koyamadığımız karanfillerimizle gittiğimiz yerdir Galatasaray. 700.haftamızdan sonra Galatasaray Meydanını suç mahalli, sevdiklerini arayan bizleri de suçlu ilan ettiler. Galatasaray Meydanı'nı sadece kayıp yakınlarına değil tüm topluma yasakladılar. Bu yasak kararını verenler kayıp yakınlarının değil, faillerin gözünden bakıyor. Dolayısıyla bizleri de yakınlarımız gibi susturulması ve gerekirse ortadan kaldırılması gereken kişiler olarak görüyorlar."

NAHİT EREN: ÜLKEYİ YÖNETENLER RAHATSIZ OLUYOR DİYE YAPILAN BU HUKUKSUZLUĞA ALET OLMAYIN

Daha sonra söz alan Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren, hazırlanan iddianamenin hukuk düzeni içerisinde kabul edilmesinin mümkün olmadığının altını çizdi. Eren, derhal beraat konusunda değerlendirme yapılması gerektiğinin altını çizerek, “Derhal beraat kararı vermiyorsanız bu salt yargılamanın bile ‘ihlale’ konu olacağını bir hukukçu olarak söylüyorum. Bizler düşünce özgürlüğümüzü farklı şekilde dile getiriyoruz. Yeri geldiğinde yazıyor, konuşuyor, yeri geldiğinde de tıpkı Cumartesi Anneleri gibi eylem yaparak düşünce özgürlüğü hakkımızı kullanıyoruz. Bu ülkenin karanlık döneminde işlenen cinayetlerin aydınlatılmasını istiyorlar. Bunu yalnızca kendileri için istemiyorlar, bu ülkede bir daha kayıplar yaşanmasın diye istiyorlar. Eğer bu ülkede demokrasi varsa, benim bir baro başkanı olarak sizden ricam, sadece ülkeyi yöneten kişiler bundan rahatsız diye yapılan bu hukuksuzluğa alet olmamanız. Bu nedenle derhal beraat kararı vermeniz” diye konuştu.

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.