Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) IŞİD’le Mücadele eski Özel Temsilcisi Brett McGurk, örgütün öldürülen lideri Ebubekir el Bağdadi’nin neden Doğu Suriye ya da Irak’ta değil de Türkiye’nin askeri üs olarak kullandığı bir köyde bulunduğunu sorarak, Ankara'nın cevaplaması gereken sorular olduğunu dile getirdi.  

ABD’nin 2015 - 2018 yılları arasında IŞİD'le Mücadele eski Özel Temsilciliği görevini yapan Brett McGurk, QSD'nin istihbarat desteğiyle ABD tarafından öldürülen IŞİD lideri Ebubekir el Bağdadi’nin saklandığı yere ilişkin Türkiye’nin yapması gereken açıklamalar olduğunu yazdı. 

The Washington Post’un “Kuzeybatı Suriye'nin derinliklerine yapılan baskın, ABD Özel Kuvvetleri'nin inanılmaz profesyonelliği ve operasyonlarını hedefleyen istihbarat analistleriyle bir kez daha kendinden bahsettiriyor. Öte yandan bu operasyonun detayları Suriye konusunda daha geniş gerçeklerin de altını çizerken, bu ay ABD'nin Suriye'nin kuzeydoğusundan ani çekilişi ile neler kaybettiğimizi vurguluyor” sözleriyle verdiği McGurk’un değerlendirmesi şöyle: 
 
“Bağdadi kolaylıkla yerine yenisi konulabilecek bir lider değil. Bağdadi, bir Müslüman halifesi olarak benzersiz dini sicil ortaya koydu ve kendini halife ilan etmesi ile binlerce yabancı savaşçının Suriye'ye akmasını ve harekete geçmesini sağladı. Halefi Irak ve Suriye'de İslam Devleti'ni canlı tutacak - IŞİD'in bu topraklarda 10 bin kadar savaşçısı bulunmaktadır - fakat IŞİD, beş yıllık sürekli baskıdan sonra zayıflayan ve topraklarını tutamayan bir örgüt haline gelmiştir. 
 
Bu dönem elde edilen başarıyı sağlamlaştırmak ve Bağdadi bileşenlerinden ne gibi hazine değerinde istihbarat sağlandığını belirleyip ona göre hareket etmek için harika bir zaman olabilirdi. Analistlerimiz şu anda bu istihbarat üzerine çalışıyor ve bu bilgilerle Suriye, Irak ve başka yerlerdeki uyuyan hücrelere ulaşmaya çalışıyor. Fakat Suriye'den ani çekilmemiz bu bilginin kullanılmasını zorlaştıracak. ABD Özel Kuvvetleri Avrupa’ya büyük saldırıların organize edildiği Rakka ve Mınbiç de dahil olmak üzere İslam Devleti’nin eski kalelerini gözeten pozisyonlarını çoktan terk etti. Bu alanlar şimdi Rusya ve Beşşar Esad rejimi tarafından kontrol ediliyor,  hedeflenebilir bilgiler üzerinde harekete geçme ihtimalimizi engelliyor.

Türkiye'nin de yapması gereken açıklamalar var. Bağdadi, her zaman bulunduğu bölgelerden olan Doğru Suriye ya da Batı Irak'ta bulunmadı, bunun yerine kuzeydoğu Suriye'de Türkiye sınırına 5 km mesafede bulunan İdlib bölgesinde bulundu, ki bu bölge 2018'in başından beri bir düzine askeri üs ile Türkiye tarafından korunmaktadır. Bu hesaba göre ABD bir NATO üyesi ve müttefiki olan ve bölgede hazır bulunan Türkiye'ye rağmen, operasyonu bölgeye yüzlerce kilometre uzaktan başlattı. Ayrıca alınan bilgiye göre ABD, operasyon bilgisini, operasyon bölgesinin sınırına gelmeden önce Türkiye'ye vermedi. 
 
İdlib son yıllarda dünyanın en büyük terörist cenneti haline geldi. 40 bin yabancı savaşçının büyük çoğunluğu Suriye iç savaşı sırasında Suriye'nin Kuzeybatısına Türkiye'den geçerek girdi. Şu anda İdlib'in kontrolü büyük ölçüde El Kaide'nin resmi iştiraki tarafından sağlanıyor ki burada da Türkiye destekli muhalif gruplarla simbiyotik ilişkilere sahip. Artık bölgenin en çok aranan teröristinin geniş ailesiyle birlikte kamp kurmasına yetecek kadar misafirperver olduğunu biliyoruz.
 
Bu bilgi ABD ulusal güvenliği için büyük tehdit olmaya devam ediyor. Bizim bu bölgede istihbarat almamız Türkiye'ye değil, bölgede edindiğimiz başka müttefiklere, özellikle de Kürt liderliğindeki QSD'ye bağlı. Başkan Trump'ın duyurduğu Bağdadi'nin öldürülmesi gelişmesinde istihbaratın QSD'den gelmiş olması şaşırtıcı değil. Bu, bölgede, IŞİD'e karşı gerçekleştirilen hemen hemen her operasyonda bu şekilde olmuştur.

'TÜRKİYE'NİN DESTEKLEDİĞİ GRUPLAR EKSTREMİST'
 
Birleşik Devletler, İslam Devleti halifeliğini yenmek için piyade olarak Araplar, Kürtler ve Hıristiyanlar da dahil olmak üzere 60.000 savaşçıdan oluşan bir güç olan QSD'nin geliştirilmesine yardımcı oldu çünkü hiçbir alternatif mevcut değildi. ABD Türkiye ile de IŞİD'e karşı bir güç oluşturmayı denedi, fakat her iki taraf da Türkiye'nin desteklediği güçlerin çok ekstremist olması nedeniyle ortaklaşmayı doğru bulmadı. QSD zaman içinde 11 bin kayıp verdi ve yerel halkın da desteğiyle, ABD güçlerinin Suriye'de küçük rakamlardan oluşan gruplarla, sınırlı risk ve düşük maliyetle çalışmasına olanak verdi.
 
Tüm bunlar, yerleşik konumların tahliye edilmesine ve Türkiye'nin QSD'ye desteklediği aşırılık yanlısı güçlerle saldırmasına izin vermenin neden stratejik olarak geri tepmeye mahkum olduğunu açıkça gösteriyor. Bu durum bir zamanlar stabil olan bu bölgenin dengelerini bozdu, IŞİD'e yeni aktörler kattı ve binlerce Suriyeli Kürdün zaten dengeleri kırılgan olan Irak Kürdistan'ına kaçmak zorunda kalmasını sağladı. 
 
ABD güçlerini küçük bir petrol sahası üzerindeki uzak bir bölgede yeniden oluşturma ve bu petrol sahasını yeniden toparlanmakta olan IŞİD'den koruma görevi de bu nedenlerle pek mantıklı gelmiyor. Bu misyon küçük bir petrol sahası koruma misyonu değil, IŞİD'in yeniden oluşumunu önleme misyonu olmalıydı. (Misyon yerine görev ya da operasyon da kullanılabilir) 
 
Bağdadi'nin karanlık bir tünelin sonunda gerçekleşen ölümü, IŞİD’in küresel markasına ilgiyi biraz azaltabilir. ABD bu başarısını, dünya genelinde diğer devletlerle birlikte çalışarak bu ülkelerdeki uyuyan hücrelere baskın düzenleyerek perçinleyebilir.  Bununla birlikte, Suriye'de İslam Devleti’nin geleceğini çizdiği yerlerde, bu başarıyı pekiştirmek artık daha zor. ABD kuvvetleri nüfuslu bölgeleri çoktan terk etti ve QSD, yalnızca bir ay önce ABD’nin yerel destek, erişim ve istihbarattan faydalandığı şehirlerde yeni ortağı olarak Rusya’ya yönelmek zorunda kaldı.
 
Trump'ın Bağdadi'nin ölümü ile sonuçlanan operasyonu onaylaması takdire şayan. Bu, baskınlara yol açan bilgilerin, ani bir şekilde ABD'nin Özel Kuvvetlerini kuzeydoğu Suriye'den çekmesi üzerine trajik bir karar vermeden önce gelmemiş olması büyük talihsizlik. Çünkü bu operasyon ile ilgili bildiğimiz her şey, oradaki küçük ve sürdürülebilir Amerikan varlığının ne kadar değerli, benzersiz ve zor koşullarda elde edilmiş olduğunun altını bir kez daha çiziyor.”