Mart'ta İstanbul'da oy kullanmaya giden vatandaşlar, pusulada alışılmadık bir isim görecekler: Şafak Tanrıverdi. Bu yeni aday, kendi profil fotoğrafından ilham alıp, siyasilere sinirlenip; haklarını kullanamamaktan şikayet ettiği şu zamanda "bari seçilme hakkımı kullanayım" diyerek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olmaya karar vermiş.

Mizahın gücüyle ve günden güne onu daha da fark eden seçmenlerin desteğiyle "halktan biri" olarak seçim çalışmalarını yürütüyor. Şaka olduğu kadar gerçek, gerçek olduğu kadar şaka. Şafak Tanrıverdi ile buluşup, siyasetten, ülkenin halinden, adaylık sürecinden konuştuk. İşte anlattıkları:

ADAYLIK FİKRİNİN OLUŞMASI

Yıllar önce photoshop programıyla kendime, bir profil fotoğrafı yapmıştım. 1960'larda gördüğümüz insanları andıran bıyıklı bir fotoğraftı. Onu kullanırken kendimi geçmişteki muhtarlara benzetiyordum. Sonra dedim ki, ben bu fotoğrafla yaşadığım mahalle olan Kuzguncuk'a muhtar adayı olabilirim. Askerden gelince, kampanyada o fotoğrafı kullanarak yerel seçimlerde muhtar adayı olmayı düşündüm. Şaka gibiydi ama istiyordum da. Yıllar geçti ben o fotoğrafı nerden aldığımı, kimden esinlendiğimi unuttum. Geçen yaz, arkadaşlarla hepimizin ortak dertlerinden olan konuları konuşmaya başladık. "AKP gitsin de nasıl giderse gitsin" gibi. O zaman Sarıgül'ün de aday olacağı belliydi. Sonra bir gün Sırrı Süreyya Önder çıktı, Sarıgül'ü hedef alarak oyları böleceğini söyledi. Ben de o zaman, muhalefete muhalefet anlayışına sinirlendim.

"GEZİ'DE SIRRI SÜREYYA ÖNDER'DEN ÖNCE AĞAÇLARA BİZ SARILMIŞTIK"

O sırada Gezi olayları yaşandı. Sırrı Süreyya Önder Gezi'de kahraman olarak sunuldu. Gezi'de ortak karar vermeyi öğrenmemişiz gibi, bir kahraman başkan adayı yaptırımı uygulandı. Onu destekleyenler bile bu duruma sinirlendi. Parti içi demokrasiden bahsederken kendini öne çıkarmak istedi gibi geldi bana. Ertesi gün de ironi yaptım dedi.

İşte Önder bunları ilk söylediğinde ben de hemen Facebook'ta adaylığımı duyuran bir sayfa açtım: İstanbul Büyükşehir Belediye Başgan Adayı R. Şafak Tnrvrdi

Sloganım da, "Partilerden siz de mi sıkıldınız kuzum? Oyları bölmeye geliyorum."

Oraya Gezi'deki fotoğraflarımı yüklemeye başladım. Parktaki ağaçlara sarılmış fotoğraflarım vardı benim de. "Sırrı'dan önce ben de ordaydım" dedim. Muhtarlıkta kullanacağım fotoğrafı da ekledim. Yıl 2013 olmuş, partilere ne gerek var diye çıktım ortaya.

Bunlar sürekli paylaşıldı biz de bu arada sloganlar ürettik, sayfayı boş bırakmadık. Eksisozluk'te de birçok entry girildi. Tanıyanlar arttı böylece.

İHSAN ALYANAK BENZERLİĞİ

Sayfayı beğenenler bana profil fotoğrafımın manidar olduğunu söylüyordu. Ben de nereden esinlendiğimi hatırlamıyordum hala. Sonra fotoğrafı İhsan Alyanak'a benzettiklerini öğrendim.

İzmir'in 73 seçimlerini kazanan Belediye Başkanı İhsan Alyanak, aşırılıklarıyla bilinen eski bir boksörmüş. O dönem, İzmir'deki İngiliz Konsolosluğu'nun duvarını bile yıkmış. Ama hep ahlaklı siyaset yapmış. İlgimi çekti. Ben de ondan önce vaatlerimde belediye binasını yıkacağım diye konuşmuştum bilmeden. Böyle bir güzelliği oldu.

"MUHTAR FAİK ABİ'YE RAKİP OLACAĞIMA SARIGÜL'E OLURUM"

İlgi arttıkça biraz araştırdım, sonra gördüm ki muhtar adayı olsam da belediye başkan adayı olsam da aynı parayı veriyormuşum. Boğulursam büyük denizde boğulayım dedim. Bir de mahallemizin muhtarı Faik Abi'yi karşıma almaktansa Belediye başkan adaylarına karşı durmak daha mantıklı geldi.

SOSYAL MEDYANIN GÜCÜ

Önceki seçimlerde vaat veriliyordu son birkaç seçimde vaat de verilmiyor. "Hedef 2023" deniyor. Hükümet 17 Aralık'tan sonra önünü göremezken kendine nasıl böyle uzak bir hedef koyuyor anlayamıyorum. İnsanlar somut olarak bir şey bekliyor. "Şunu yapacağım" diye. Eskiden devlet başkanları halkın sorularını cevapsız bırakmazdı, şimdi kimse seçmenle ya da diğer siyasilerle arasında direkt bir ilişki kurmuyor. İletişim kurmak yerine elinde gücü olan, medyayı yönlendirebilen, insanların tepkisini de yönlendiriyor. Benim de elimde sosyal medya vardı. Kampanyalarımda ağırlıklı olarak onu kullanmak istedim.

KAMPANYANIN SOKAĞA TAŞMASI

Alternatif bir belediye başkan adayı olduğum için buna uygun davrandım. Spartakistanbul diye bir gazoz ligi var mesela. Dayanışma gecesine gidip, onların atkısıyla poz verdim. Moda United FC diye bir ekip var, onların da gecelerine gittim. Diğerleri nasıl büyük takımlara ve kurumlara gidiyorsa; ben de bizim bildiğimiz küçük yerlere, esnaflara yoğunlaştım. Bir de ev ve iş arkadaşım olan danışmanım Zagor var. Şafak Başgan ve danışmanı olarak birlikte geziyor, videoları da beraber çekiyoruz. Yaptığımız her şeyi anında sosyal medyadan iletmeye devam ediyoruz. Sokakta görenler "Aaa Şafak Başgan" diye sevinmeye başladı, tanınırlığım artıyor. Ben de "oyunuzu beklerim" diyorum onlara. Sahte değilim. Bir yandan geyik, bir yandan gerçek.

"HEDEF 1963" VE "HER YERE RETRO, HER YERDE RETRO"

Hani her yerde metro her yere metro deniyor ya, biz de profil fotoğrafımızdan aldığımız ilham ve günümüz dünyasının geçmişe özleminden hareketle "Her yere Retro her yerde Retro" dedik. Bit pazarına nur yağmış misali, eskiye dönük bir moda anlayışı kıyafetten müziğe her alana sızdı. Fakat bizim kendi yaşantımızda gerçekten danteller ve plaklar var. En yeni ev eşyam 30 yıllık. Bu, şimdi uygulanmaya çalışılan Issız Adam romantizmi değil, gerçekten ben ve çevremdekiler bunu yaşıyoruz. Neden başkasının özenle eski gösterdiğini kullanalım ki, onun yerine kendi eskittiğim eşyaları severek kullanırım. 90'ları da çok seviyorum. Bu yüzden bilmediğim bir geçmiş yerine ait olduğum geçmişi yaşatacağımı düşündüm.

2023'TEN DAHA CAZİP

Tüketim çağındayız, sürekli daha yeni ürünler ve daha çok tüket. Şimdi herkesin evinde 20 adaptör vardır, neye yaradığını bilmediği için atamaz da. Her yeni adaptör, yeni bir ürünün eve girdiğini gösteriyor. Evler çöplük haline geldi. Şu an yaşadığımız hayatla bağ kurmak için elimizde bir şey kalmadı. Toprak bile göremiyoruz. Büyük marketlerden poşet içinde satın aldığımız toprağa dokunabiliyoruz ancak. Buna da ilerleme deniyor ama kimse mutlu olmuyor.

Siyaset de ilerleme üzerine kurulu. Bu da bilim, iletişim ve teknolojinin gelişmesi demek. Bunların hepsi de yıkımı getiriyor. Bir duvara toslayacağız ama görmek istemiyoruz. Yenilenebilir enerjiyi tartışırken yaşamı ne kadar minimal hale getirebiliriz diye tartışmıyoruz. Gezi'de bile baz istasyonlarına karşı olan onlarca kişi "Diren i-phone şarjı" dedik, sonra gelip baz istasyonu kurdular. Önemli olan şehrin büyüklüğü değil işlevidir, ben de şehri küçültmeye gidiyorum.

HUZUR ESKİ İSTANBUL'DA

Her şeyi 50 yıl geriye götürerek insanları huzura erdireceğim. Bir de 1964'te Rumlar kovuluyor, gidiyorlar. Ondan önceki gazete arşivlerini taradığımda Rumların izini görüyorum. Bakkal meyhaneci terzi... birçok kültür ve milletten insan yaşıyor İstanbul'da. Bu renkler şimdi yok. Onların da olmasını istediğim için 50 yıl sonra yerine 50 yıl önceye götürmek istedim. Kampanyadaki bütün fotoğraflarımı da buna uygun olarak tasarladık.

ALKOLLÜ İÇKİ SATIŞLARINDA YENİLİK

Halk ekmek bayileri gibi, ben de kamu yararını gözeterek insanlara alkollü içki verilebilecek bir yöntem geliştirmek istiyorum. Bir de eğer seçilirsek Beltur'larda makul fiyata alkollü içki satışlarına başlayacağız. Hatta tarihi tekrar canlandırıp eski fabrikaları açarak "Hamidiye Bomontisi" diye İstanbul'a yakışan bir markayı da satışa çıkarabiliriz. Çünkü Sarıgül'e oy verecek birçok insan alkol ile ilgili bir düzenleme yapacağını umuyor. İstanbul da, Türkiye'deki tüm şehirler gibi, kendi yaşam tarzının baskılandığını hissediyor. Alkol, alt sınıfın tüketemeyeceği bir içecek olarak sunuluyor. 99'da kola ve bira fiyatı aynıydı oysa.

Bizimkiler dizisinde yaşam kültürünün içerisinde herkes içki içerken ve yadırganmazken, şimdi Behzat Ç'de, bu büyük bir sorun oldu.

Ben seçilirsem makul fiyata Beltur'larda insanlara boğaz karşısında içki içme fırsatını sunacağım. Halk da bunu talep ediyor. CHP sözünü veremiyor ama ben verebilirim.

 

İZLANDA'DA ÖRNEĞİ VAR

Polisin silah kullanmadığı, insanların huzurla yaşadığı, kendi kendine yeten bir ada ülkesi var: İzlanda. Ben oradaki sakinliğe gıpta ediyorum.

İzlanda'da birkaç sene önce "iyi parti" diye bir parti kuruluyor. İlk iş olarak da belediye seçimlerine giriyorlar. Başkent için belediye başkan adayları eski bir punk müzisyeni, o dönemde de komedyen olan Jon Gnar. Kampanyaya başladıktan sonra onu takip etmeye başladım. Bir baktım ki, o da mizahı kullanmış. 3 tane vaadi var: "Havaalanını Disneyland yapacağım, hayvanat bahçesine kutup ayılarını getireceğim, belediye havuzlarında havlular ücretsiz olacak"

Bu kampanyanın sonunda yüzde 30larda oy alıyor. 3 senedir de Reykjavik belediye başkanı. Her şey de şahane ilerliyor. İzlanda'da örneği olsa bile, İstanbul için insanları bu mizaha inandırmak zor. Yine de beni geçtim, bu şehri müteahhitler yönetiyorsa, doğaya biraz daha duyarlı olan bizler, kesinlikle ağaçları ve hayvanları gözeterek hareket ederiz. Dağdaki çobanla oyumuz eşit olmasa da, keşke o çoban gelip şehri yönetse galiba daha az tahribat olur.

ŞAFAK BAŞGAN'IN KANAL İSTANBUL PROJESİ

Şimdi bir çılgın proje var Kanal İstanbul diye, ben ondan daha çılgın bir proje buldum. Madem kanal geçecek, diyorum ki, eski İstanbul sınırlarından geçsin. Bu toprakları Rumeli hisarının oradan alıp Zeytinburnu'ndan çıkıp eski İstanbul'u koparacak ve İzlanda'ya götüreceğim. Zaten hepimizin şehrin aldığı yaralar karşısında içi acıyor. Madem burası sorun yaratıyor, taşır, hepimiz bir huzura vakıf oluruz. Bir de hepsini götürmeyeceğiz, Bağcılar Sultanbeyli ve Sarıgazi'yi burada bırakacağız, istedikleri kadar tahrip etsinler. Hatta Levent'teki gökdelenleri de taşıyabilirler. Kadıköy de özerk bölgemiz olur özleyince tatile geliriz.

ZEPLİN PROJESİ

Topbaş diyor ki "Çamlıca'dan Zincirlikuyu'ya teleferik çekeceğim." Biz de Retro olduğumuz için Üsküdar Kadıköy arası, insanların çatıları durak olarak kullandığı zeplin seferleri ile hava taşımacılığı yapacağız. Madem saçmalanacak, biz daha iyisini yapabiliriz.

Ülke çalkalanıyor gündem sürekli değişiyor ve Şafak Başgan olarak hemen bir video ile cevap veriyorum. İşim gereği kronolojik olarak sürekli arşiv tarıyorum ve satranç gibi, insanların neye nasıl tepki vereceğini biliyorum. Unutturmaya yönelik bu sistemin farkındayım. Otoriteyi mizahla çökertme şansımız var. Gezi'de de bunu gördük. Ben de "mizah siyasetçilere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir" Diyorum.

"AĞAÇLAR KESİLDİ NE YAPTIN? DEDİKLERİNDE ADAY OLDUM DİYECEĞİM"

Yaptığım şey bir deli saçması olsa da, ben en yakın arkadaşlarımın algısında dahi bir değişiklik yaratmak istiyorum. Gelecek nesiller bize "Ağaçlar kesildi, haklar çiğnendi, sen ne yaptın?" dediğinde ben, "evet ordaydım, sokağa çıktım bağırdım ama sonra şuna oy verdim" demek istemiyorum. Çocuklarım sorunca, "oy vermedim, aday oldum ve kendime oy verdim" diyeceğim.

Keşke benim gibi 100 deli çıkıp, kendine yeni bir telefon almak yerine bağımsız aday olsaydı ve temsili demokrasinin kitlenişini gösterseydi. Çünkü 100 aday daha çıkınca o pusula sandığa sığmaz. Partilerin logosu küçülür, böylece mühürler de küçülür ve büyük masraf çıkar. Sonra da temsili demokrasi "Ne oluyor?" diye sorar. Keşke Gezi, platform, forumlar bunları konuşsaydı ve sandığı hackleseydi. Madem kimseyle olmaz deniliyor, öyleyse sandığı kilitleyelim. İnsanlar haklarını bilmiyor. Seçilme hakkı var deniyor. Kağıt üstünde olan haklarımız bile elimizden alınırken, bir cevap olarak kamuoyuna da büyük bir kriz şeklinde bunu yansıtabilirdik.

SEÇMENLERLE BULUŞMALAR

Şafak Başgan, seçim çalışmalarına devam ederken, internet üzerinden balkon konuşmaları yapacağını duyurdu. Şehrin iki yakasında, balkonu olan iki cafede seçmenlerine seslendi. Onların isteklerini dinledi. Seçime yatırmayı düşündüğü iddia kuponları tutmayınca, aday olmak için gereken paranın bir kısmını da bağış olarak buluşmalardan karşıladı. Artık önünde aday olması için hiç bir engel kalmadı. Pazartesi günü resmen aday olup, ardından arkadaşının minibüsü ve "Hariçten Gazelciler" grubunun kendisine yaptığı şarkıyla Kadıköy'den başlayarak seçim turlarına çıkacak.
Artık duvarlara daha dikkatli bakın, Şafak Başgan'ın muzip gülüşünü görebilirsiniz.(ELİF SÖZEN/ ZETE)