(Mehmet Nabi Batuk)- 2012 yılında İzmir yerel futbol kulüpleri; Göztepe, Altay, Karşıyaka, İzmirspor ve Bucaspor taraftarları tarafından, taraftarların haklarının egemenler tarafından gasp edilmesine karşı koymak amacıyla kurulan Taraftar Hakları Derneği Başkanı ve Göztepe taraftarı Devrim Cem Erturan, taraftarlara yönelik baskıları, tribünlerdeki cinsiyetçi küfür ve algıları değerlendirdi.

Erturan, tribünlere sokulmak istenen elektronik bilet uygulaması için, "Bu uygulama, taraftar gruplarının organize hareket etmesi ya da devletin karşımıza 'suç' olarak getirdiği davranışları sergilememesi için ortaya atılan bir uygulamadır. Tribünler bu uygulamaya hayır diyor" dedi.

Taraftar Hakları Derneği neden kuruldu, nasıl bir ihtiyacın ürünü?

Futbol bir oyun olmaktan çıkıp bizim endüstriyel futbol dediğimiz bir biçim aldı. Böylece takımı için her türlü fedakarlığı yapan taraftarlar, bu alandan dışlanmaya başladı. Bu alandaki devasa paralardan dolayı buralarda çok kirli ilişkiler yaşanıyor. Yani bir değişim dönüşüm süreci var. Yaşamımızın tüm alanlarında olduğu gibi futbolda da böyle bir değişim dönüşüm söz konusu. Dolayısıyla tüm takımların taraftarları aynı süreci yaşıyorlar. Kimisi belki daha önce yaşadı, kimisi hala yaşıyor, kimisi de gelecek yakın dönemde yaşayacak. İşte bizler bu değişim dönüşüm sürecinde karşı karşıya kaldığımız hak gaspları ve mağduriyetlerin farkında olan bir grup Göztepe, Altay, Bucaspor, İzmirspor ve Karşıyaka taraftarları olarak "renklerimiz ayrı ama dertlerimiz aynı" dedik. Bu şiardan hareketle örgütlenmeye başladık. Yan yana omuz omuza mücadele vermemiz lazım dedik ve bunun sonucu olarak Taraftar Hakları Derneği'ni kurduk.

Dernek sadece İzmir'de mi yoksa Türkiye'nin tüm taraftarlarına mı hitap ediyor?

Biz derneği yerel dernek olarak kurmadık. Olayları ulusal, hatta uluslararası çapta ele alan bir dernektir. Bu karşı karşıya kaldığımız dönüşüm ve elimizden avucumuzdan tribünlerin, takımların alınması meselesi dünya çapındaki bir süreçtir. Buradaki sıkıntımız şuydu: Biz bunu bütün Türkiye'de hızla örgütleyerek yapmaya çabalarken şunu gördük ki Türkiye gibi bir ülkede tribünlerdeki hak mücadelesine bakışta biraz sıkıntı var. Bunu değiştirmek ve dönüştürmek için oldukça çaba sarf etmek gerekiyor. Ama diğer şehirlerdeki arkadaşlara "hadi bunu birlikte yapalım" demek için yola çıktığımızda zamanı çok fazla kaçıracağımızı da gördük. Adım atmak için ne kadar gecikirsek o kadar süreç aleyhimize işliyor. Bundan dolayı en azından İzmir'de sağladığımız birlikteliği ete kemiğe büründürmeye çalışıyoruz. Ama İstanbul ya da Ankara'da, başta bu iki büyükşehir takım taraftarları olmak üzere diğer şehirlerdeki takımların taraftarlarıyla tabi ki temaslarımız var.

EGEMENLER FUTBOLU VE TRİBÜNLERİ KENDİ İHTİYAÇLARINA GÖRE DİZAYN EDİYOR

Polislerin taraftarlar arasına tel örgüler çekmesi, fanatizmden nemalanarak taraftarların rakip olarak gösterilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tribünler dediğimiz alanlar bu toplumun minyatürüdür. Şimdi bakın devlet diyor ki, "sporda şiddet var." Buradan hareketle çok ağır cezaların, çok ağır yaptırımların söz konusu olduğu yasalar çıkartıyor. Egemen sistem tribünleri, özellikle 12 Eylül darbesinden sonra ciddi şekilde dizayn etmiştir. Bu her zaman için böyledir aslında. Dünyada ve Türkiye'de gerek futbolun kendisi, gerekse de tribünler egemenler tarafından hep dizayn etme alanıdır. Kendi ihtiyaçları konusunda buraları dizayn ediyorlar. Futbolun tarihsel gelişimine baktığımızda kırsal kesimdeki insanların kadınlı erkekli onlarca insan olarak oynadığı oyunlardır. Şuan ki gibi bir takım saha kuralları getirilmesiyle birbirine bağlanmış bir oyun değil. Aslında boş vakitteki bir eğlence aracı kadınlı erkekli oynanıyor.

Rakip takım taraftarlarının bir arada seyrettiği bir dönemde tribünlerin yeri bir bakıyorsunuz yarı yarıya bölüştürülüyor. Daha sonra bakıyorsunuz, tribünlerde deplasman dediğimiz takım taraftarlarına yüzde 5 kontenjan getiriliyor. Yani bu kadar gelişmelere baktığımızda bu alandaki şiddet bizzat futbolun karar vericileri, egemenler tarafından yaratılıyor.

KADIN VE LGBT BİREYLERLE YAN YANA MÜCADELE ETTİK

İzmir'deki Gezi protestolarında taraftarlar da yer aldı. Ancak bazı taraftar gruplarının cinsiyetçi küfür ve söylemler kullanarak sloganlar attığını gördük. Bu cinsiyetçi küfürlerle nasıl mücadele edilebilir?

Ortada polis olmayınca, ortada devletin kuralları olmayınca insanlar ya da gruplar kendi disiplinlerini, kendi otokontrollerini sağlayabiliyorlar. Buradan Gezi sürecine döndüğümüz zaman taraftarların bu kadar güçlü bir şekilde toplumun diğer kesimleriyle yan yana olduğu noktada, tam da dediğimiz gibi o cinsiyetçi küfürler, homofobik söylemlerin olduğu tezahüratların yaygınlığı rahatsızlık yarattı. Biz o dönem THD olarak bütün taraftarlara yönelik bir açıklama yayınladık. Bu tür küfürlerin barikatlarda, polis saldırısında, polis şiddetine karşı omuz omuza durduğumuz o günkü dönemi bir haysiyet mücadelesi olarak ifadelendirirsek, bireylerin sokağa çıkmasındaki omuzdaşımız olan gerek kadınları, gerek LGBT bireyleri aşağılayan sözleri fark ettirmeye çalıştık. O tür uyarılarımız, İzmir taraftar gruplarından arkadaşlarımızla görüşmelerimiz ya da bizzat kadınların kürsülerden yaptıkları açıklamalar bir farkındalık yarattı. Fark ettikçe zaten insanlar kendine çeki düzen verdi ve kendi otokontrollerini sağladı. Taraftarlar bu konudaki yanlışlarını sonrasında tekrar etmedi.

SADECE KADINLARIN STADA ALINMASI CİNSİYETÇİ BİR BAKIŞ AÇISI

Bu çabalarımız devam ediyor. Benzer söylemlerin stadyumlarda yeniden yeniden üretilmesinin önüne geçilmesi için bir mücadelemiz var. Kadın taraftarlar da güçlü bir bilinçlenme süreci yaşıyorlar. Federasyonun geçtiğimiz dönemlerde uygulamaya koyduğu seyircisiz maç cezasına göre, takımın sadece kadın ve çocuk taraftarları stada girebiliyor. Şimdi demek ki sen burada kadını taraftar olarak görmüyorsun. Tam da cinsiyetçi bir bakış açısının eseri ve kadın taraftarlar bunun farkında. Tribünlerdeki bu erkek egemen davranışlara karşı daha yüksek sesle itiraz etmeye başladılar.

'FUTBOL ALANINDA DA TOPLUMA PENGUEN BELGESELİ İZLETİLİYORDU'

Hükümetin taraftar gruplarına yönelik müdahalelerini var. Son olarak Beşiktaş – Galatasaray maçında Çarşı taraflarına yönelik kumpası gördük. Bu müdahaleleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gerek Gençlik ve Spor Bakanı'nın, gerek İçişleri Bakanı'nın o dönemki açıklamaları yol göstericiydi. Biz böyle bir operasyonu ve bu tarz provokasyonları bekliyorduk. Taraftarlar, devlet ve medya tarafından toplumdan yalıtık, kriminal alan olarak gösterilmeye çalışılıyordu. Çünkü bu algı, futbol ve tribünlerden nemalanan siyasi çevrelerin ve sermaye gruplarının işine geliyordu. Toplumun geniş bir kesimi, taraftar gruplarının kendilerine anlatıldığı gibi, kendilerine gösterildiği gibi olmadığını gördü. Aslında futbol alanında da topluma penguen belgeseli izletiliyordu. Medyanın başlıkları, sunucuların ya da yorumcuların o flaş flaş diye gösterdikleri şiddet olayları... Gezi'de görüldü bunlar. Toplumla bir araya gelmek, taraftarların meşrutiyetini anlatmak ve toplumun taraftarları sahiplenmesini sağlamak gerekiyor.

PROVOKASYONU DEVLETLE BAĞI OLANLAR YAPTI

Egemenlerin, tribünlerdeki siyaseti engellemek için "rayından çıkan işi tekrar rayına sokması" gerekiyordu. Bunun için de her alanda olduğu gibi provokasyona gerek vardı. Bunu da çok kitlesel bir katılımın olduğu Beşiktaş-Galatasaray maçında yaptılar. Maça giden arkadaşlarımız, daha maç başlamadan stadyum dışındaki durum, polisin, özel güvenliğin pozisyonu falan bir takım muhtemel olayların habercisiydi. Arkadaşlarımız "biz çok şaşırmadık" diyorlar. Zaten Çarşı Grubu'na sopa göstermesi gerekiyordu. Çarşı liderlerini Gezi sürecinde halkın sahiplenmesi nedeniyle gözaltına alamamıştı. Orada bir tiyatral gösteri organize ettiler. Ama toplum bu sefer yemedi, provokasyon tutmadı. Bir sonraki hamle tribün liderlerine yönelik operasyondu. Organize suç örgütü kapsamında bir çete operasyonu gibi yaptılar. Burada yine bir manipülasyonu vardı. Tabi bu da tutmadı.

Yeni cezalar getirerek tribünleri baskı altına almak ve toplumsal duyarlılıkları yasaklarla törpülemeye çalışmak istiyorlar. Bizde kendi şehrimizde, İzmir'de bir takım saldırılarla ve tehditlerle karşı karşıya kaldık. Duruşumuzdan ödün vermeyerek, bedeli ne olursa olsun hak mücadelemizden, emekten yana bir dernek olarak mücadele etmeye çalışacağız.

E-DEVLET İLE TARAFTARLAR FİŞLENİYOR

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Güncel olduğu için bahsetmek istiyorum. Son dönemde ortaya çıkartılan e-bilet uygulaması. Bu tamamen insan haklarına aykırı bir durumdur. Bu uygulamanın arkasındaki temel mantık fişlemedir. Her taraftarın kendi fotoğrafının olduğu, isminin yazılı olduğu, kimlik numarasının olduğu ve hangi koltukta oturacağının belli olduğu bir elektronik sistem getiriliyor. Bununla taraftar gruplarının organize hareket etmesi ya da devletin suç olarak karşımıza getirdiği davranışların engellenmesi amaçlanıyor. Tribünler bu uygulamaya hayır diyor. Devletin ilgili kurumlarını bu yanlıştan vazgeçmeye çağırıyoruz. Çünkü bu uygulamanın yürürlüğe girmesiyle birlikte yeni gerilimler ortaya çıkacaktır. Buradan uyarıyorum; bu gerilimlerin ve olayların sorumluluğu devlete aittir.