Yapılan bütün kamuoyu anketleri, Cumhur İttifakının oylarının hızla erimekte olduğunu gösteriyor. Derin bir ekonomik kriz yaşayan ülkede, bunun faturasının iktidara çıkmasından daha doğal birşey olamaz. Ayrıca siyasal gelişmeler de, Akp iktidarının giderek hızla güç kaybettiğini ve yönetemez hale geldiğini göstermektedir. 

Ne var ki, bütün bunlara rağmen Akp iktidarı için kesin olarak ‘Abbas yolcudur, bağlasan durmaz.’ denemez. Devleti ‘Parti devleti’ haline dönüştüren Akp kaybetmemek için ayak diretiyor ve bu ayak diretmenin nereye kadar varacağı bilinmezdir…

 Hastahane açılışı için Kahramanmaraş’a giden Akp Grup Başkan Vekili Mahir Ünal boş meydan şokunu yaşadı. Gübre fiyatlarına yapılan zamları hatırlatan bir çiftçi Ünal’a ‘Geleceğimiz kalmadı !’ diye seslendi. 
 Akp’nin kitlelerle bağı kopuyor. Ama bu iktidar değişikliği için yeterlimidir ? Hayır…

Akp hiç bir kısıtlama olmadan İl-İlçe kongrelerini gerçekleştirirken, pandemi gerekçe gösterilerek üç kez ertelenen Türkiye Barolar Birliği Genel Kurulu ve seçimleri nihayet gerçekleştirildi… Bir zamanlar Erdoğan’a karşı gibi görünen, fakat sonrasında 180 derece dönüşle iktidara yamanan Metin Feyzioğlu Barolar Birliği seçimlerini kaybetti. Feyzioğlu döneminin kapanmış olması demokrasi güçleri açısından sevindirici bir gelişmedir. İktidar, Baroları parçalamaya, Baroların kamusal niteliğini ortadan kaldırmaya çalışırken; buna karşı mücadele veren Baro Başkanlarının Ankara’ya sokulmadığını, polis ablukasında saldırıya uğrayıp yerlerde sürüklendiğini hatırlayalım. Böylesi kritik bir süreçte iktidara yamanan Feyzioğlu’na seçimle ders verilmesi elbetteki önemlidir. Ve seçimleri kaybeden sadece Feyzioğlu değil ona her türlü desteği veren siyasal iktidardır. 

Ana muhalefet partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Merkez Bankası ziyaretinden sonra TUİK’den randevu istemesi, Kılıçdaroğlu’na randevu verilmemesi önemlidir... Hayatın gerçekleriyle uyuşmayan TUİK verilerini bir kez daha kamuoyunun gündemine taşımıştır. CHP liderinin attığı adım ve bulduğu karşılık önemli bir adım olmakla birlikte, bu siyasal iktidarın ayak diremesini de gösteren bir olaydır. Kılıçdaroğlu’na randevu vermeyenin TUİK Başkanın şahsi iradesinin olmadığını, doğrudan iktidardan gelen talimatla böylesi bir davranışın sergilendiğini herkes biliyor. 

     CHP Mersin’de muhteşem bir miting örgütledi... Çoşku tavan yapmış, katılım meydanlara sığmaz haldeydi. Bir seçim süreci olmamasına rağmen böylesi bir miting manzarası muhalefetin hızla güç kazandığını göstermesi bakımından somut bir gelişmeydi… Ne var ki bu mitinge izin alınma süreci de manidardır. Mersin Valiliği’nin direnişiyle karşılaşıldı. Orada da uyduruk gerekçelerle ayak direyen Valilik gibi görünse de iktidardı. 

İstanbul seçimlerini, YSK kararını ve yenilenen seçim sürecini hatırlayalım… Erdoğan ve Akp’si, İstanbul’u kaybetmemek için ayak direttikçe diretti. Deyim yerinde ise yasal ve yasadışı tüm yöntemleri denedi, elinden geleni ardına koymadı. Buna rağmen büyük bir yenilgi yaşadılar. Ancak seçim gününden bugüne İmamoğlu ile ‘uğraşmayı’ sürdürdüler. İstanbul seçimlerini hala hazmedebilmiş değiller. 
     
Biraz daha eskilere gidelim… 7 Haziran seçimlerini Akp kaybetti. Ve 7 Haziran-1 Kasım arası ülkemiz bir terör sarmalı içerisine sokularak büyük bir vahşet yaşatıldı… 
Bombalar patlarken ‘Oy oranımız yükseliyor’ değerlendirmesini unutmadık. Ve 1 Kasım seçimlerini böylesi olağanüstü bir süreç sonunda ‘kazandılar.'

 Şunu bilmemiz gerek: Hiç bir otoriter rejim normal, özgür ve adil seçimlerle iktidarı terketmemiştir… Önümüzdeki süreçte muhalefet sindirilmeye çalışılacaktır. Hdp’nin kapatılması davası zaten gündemde. CHP ve diğer muhalefet partilerinin budanması ve iyice etkisiz hale getirilmesi muhtemeldir. Dış kamuoyu elbette önemlidir ama yalnız başına normal bir sürecin işletilmesinin güvencesi olamaz. Akp, iktidarı kaybetmemek uğruna batıyla ilişkilerini kopartabilir. Muhalefet tüm bunlara hazır, hazırlıklı olmalıdır. Aksi halde sopa ve hile ile bir seçim bekliyor bizleri…