Çin’in Vuhan kentinde Ocak ayında başlayan yeni koronavirüs (SARS-CoV-2) ya da bildiğimiz adıyla COVID 19, sadece 10 ay kadar önce uzaklarda bir ülkenin, bir avuç insanın sorunuyken bugün artık çok yakınımızda. Her geçen gün aldığımız yeni hasta haberleri ile sarsılmakta, yaşamakta olduğumuz sürecin ne kadar devam edeceğini bilemediğimiz için ümitsizliğe kapılmaktayız. 

Başımıza gelen bu olağanüstü kriz ile mücadele ederken, yaşadıklarımızı gözden geçirmek ve gelecekte neler yapmamız gerektiğini düşünmek zorundayız. 

Yaşadığımız kriz bir virüsten kaynaklansa da aslında esas sorun birbirine bağlı ve bağımlı olan insanların yaşadığı ülkelerin dirençli olmayan ekonomik sistemlerinin ve aşırı yüke hazır olmayan sağlık sistemlerinin neredeyse çökmesinden kaynaklanmakta. 

Geçtiğimiz dönemde, iyileşen sağlık ve hijyen koşulları, ortalama insan ömrünü uzatmış, nüfus artışını hızlandırmıştı. Ancak günümüze kadar sağlık alanında kaydedilen gelişmeler, siyah kuğu misali ortaya çıkan ve böylesine hızlı yayılan bir virüsün yarattığı küresel salgınları kapsamıyordu. Bugün hemen herkes bulunacak aşıyı krizden çıkışın en önemli anahtarı olarak nitelemekte. Oysa ki esas çözüm, insanı ve doğayı merkeze koyan bir dayanışma ile ortak değerler için ortaklıklar yaratmaktan geçmekte. 

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres’in belirttiği gibi içinde bulunduğumuz durum, sadece insani bir kriz değildir. Bu kriz bir istihdam krizidir, insani yardım krizidir ve kalkınma krizidir [1]. Salgın ile en zayıf sağlık sistemimiz kadar güçlü olduğumuzu gördük. Dolayısıyla sadece en kırılgan kesimlerin değil, hepimizin risk altında olduğunu fark ettik. O nedenle bu krizde ortaya çıkan görülmemiş orandaki yardım ihtiyacına hep birlikte görülmemiş büyüklükte bir yanıt vermemiz gerekmekte. Sürdürülebilir bir gelecek için hepimize düşen görev, yaşam biçimlerimizi gözden geçirerek;  düşüncelerimizi ve faaliyetlerimizi, pandemi, iklim değişikliği ve karşı karşıya olduğumuz diğer küresel zorluklar karşısında daha dirençli, daha eşit, daha adil, daha kapsayıcı ve sürdürülebilir ekonomiler ve toplumlar inşa etmeye odaklamak. Bu küresel krizden ancak insan odaklı düşünerek, bilim ve insan haklarına dayanarak ve güçlerimizi birleştirerek çıkabiliriz. İklim krizi zaten normal olmayanı yapmaya devam etmemiz yüzünden büyük bir baskı yaratmaktaydı.  Artık kaybedecek vaktimizin olmadığını görerek, gösteriş için tüketimi bırakmalı, planlı ekonomik büyümeme gibi alternatif modelleri düşünmeliyiz [2]. Toplumu meydana getiren tüm paydaşlar (kamu, yerel yönetimler, özel sektör, akademi, sivil toplum) sağlık ve iklim krizlerine karşı acil önlemlerin hayata geçirilmesi için dayanışmalı ve etkin ortaklıklar kurmalı. Kurumlar ve bireyler, güçlü sosyal koruma sistemlerinin kurulması, sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlerde reformlar yapılması, temiz ekonomiye geçilmesi ve düşük karbonlu bir geleceğin düzenlenmesi için gerekli politikaları talep etmeli. Bireyler tüketim alışkanlıklarını gözden geçirmeli. Daha az uçak seyahati, COVID19 sonrasında daha çok toplu taşıma kullanımı ya da bisikletli yaşam tercihi, daha az et tüketimi, daha çok kaynak tasarrufu, doğa ve iklim konularında toplumsal bilincin yükseltilmesi için sivil topluma katılım, bireysel çözümlere örnekler. 

Özetle, birbirimize muhtaç olduğumuzu unutmadan, daha insancıl, merhametli, sürdürülebilir bir dünya inşa etmek için acilen harekete geçmeliyiz. 

[1]https://unsdg.un.org/sites/default/files/2020-04/UN-Framework-for-the-immediate-socio-economic-response-to-COVID-19.pdf

[2]https://haberler.boun.edu.tr/tr/haber/koronavirus-gunlerinde-planli-buyumeme-onerisi